Ekonomi Bülteni

Nisan ayı Ekonomik Bülteni

ABD’de artan gümrük vergileri küresel piyasalarda gerilim yükseliyor...

ABD Başkanı Trump Nisan başında mütekabiliyet esaslı yeni ek gümrük vergisi oranlarını duyurdu. Bu çerçevede, tüm ülkeler için asgari oran %10 olurken, Avrupa’ya %20, Çin’e ise %34 vergi uygulama kararı verdi. Ayrıca, otomobil ithalatına da %25 ek vergi getirdi. Bu gelişmelerin ardından, ABD ekonomisi için koşullar oldukça zorlu bir görünüme evrilirken, 2025 için resesyon beklentisi artık baz senaryo olarak öne çıkıyor. Başkan Trump gümrük vergilerini şu amaçlar için kullanıyor:
  • İç politik hedeflere ulaşmak için,
  • Üretimin yeniden ABD’ye taşınmasını teşvik etmek için - ancak yüksek katma değerli ve yüksek otomasyonlu sektörler dışında, maliyetler nedeniyle bu oldukça zor olabilir
  • Hanehalkı ve şirketler için gelecekteki vergi indirimlerini finanse etmek amacıyla gelir elde etmek için ancak bu vergi indirimlerinin bu yıl gerçekleşmesi zor görünüyor.
Bu ortamda, küresel piyasalar ABD Merkez Bankası (Fed)’ndan 2025’te hızlı faiz indirimleri yapacağını fiyatlarken, Başkan Powell’in gümrük vergilerinin beklenenden daha büyük olduğunu söyleyerek, daha yüksek enflasyon ve daha yavaş büyüme konularında uyarması, Fed’in indirim konusunda acele etmeyebileceğini düşündürüyor. Trump’un açıklamasının ardından ABD borsalarındaki keskin düşüş, faiz oranlarının gerilemesi, daha geniş kredi spread’leri ve ABD dolarının zayıflaması, piyasanın bu gelişmeleri ABD ve küresel ekonomi açısından ağırlıklı olarak olumsuz olarak yorumladığını gösteriyor. Artan gümrük vergilerinin Avrupa Birliği üzerindeki doğrudan etkileri ile ilgili olarak; AB-27 GSYH’sinin yaklaşık %2’sinin ABD talebine bağlı olduğu düşünüldüğünde ING küresel araştırma %20’lik tarife nedeniyle ABD’ye yapılan ihracat hacminin yaklaşık %15 oranında azalabileceğini, dolayısıyla kısa vadede GSYH üzerinde %0,3’lük bir olumsuz etki öngörüyor. En fazla risk altında olan ülkeler İrlanda, Almanya ve İtalya olurken, Orta ve Doğu Avrupa (CEE) bölgesi bu gelişmelere daha az duyarlı gözüküyor. Dolaylı etkilere bakıldığında ise, ihracattaki düşüş, Asya’dan gelen ithalatın artması ve yüksek belirsizlik, Avrupa’da yatırımların azalmasına ve ücret artışlarının yavaşlamasına yol açabilir, bu da bazı iş kayıplarına neden olabilir. Öte yandan, ABD’nin güvenli liman statüsünü kaybetmesi durumunda güçlenen Avro dış talebi zayıflatabilir.

Genel olarak Avrupa üzerindeki etkiler olumsuz olmakla birlikte, ING beklenen şok etkisinin Covid-19 pandemisi ve Ukrayna savaşına bağlı enerji fiyat artışlarına kıyasla daha düşük olacağını tahmin ediyor. Yurtiçinde ise, siyasi gelişmelerin yansıması olarak piyasalarda oynaklık Mart’ta yükseldi. MB, piyasa gelişmelerine yanıt olarak, döviz kuru ve enflasyon beklentilerini yönetmek, piyasa güvenini yeniden tesis etmek ve finansal oynaklığı azaltmak amacıyla önemli politika tedbirleri aldı:

  • Döviz talebini yönetmek amacıyla TL uzlaşmalı vadeli döviz işlemlerine başladı
  • Gecelik borç verme faiz oranını %46 seviyesine yükseltirken, haftalık repo ihalelerini geçici olarak askıya aldı
  • Vadesi 91 güne kadar olan likidite senetlerini ihraç etmeye başladı. TL’nin arz ve talebini ayarlamak için aldığı bu önlemlerin yanı sıra MB döviz rezervlerini de aktif bir şekilde kullanmaya devam ederken, geri alım ihaleleriyle tahvil piyasasındaki likiditeyi de destekleyerek oynaklığın azalmasında zamanlı ve kapsamlı adımlarla önemli rol oynadı.

Öte yandan, ABD’nin gümrük vergilerini artırma kararının ardından gerek Türkiye için %10’luk asgari orandan belirlenmesi gerekse ABD’ye olan  al ihracatının göreli olarak sınırlı olduğu düşünüldüğünde, tarifeler nedeniyle oluşan önemli talep şokunun Türkiye’nin büyümesi üzerindeki doğrudan etkisinin sınırlı kalacağı düşünülebilir. Ayrıca, düşen ABD faizleri, zayıflayan Dolar ve güçlenen Avro, yılın ikinci yarısında Fed’in faiz indirimlerine başlayacağı beklentileri ve başta petrol olmak üzere gerileyen emtia fiyatları Türkiye’yi olumlu etkileme potansiyeli taşıyan diğer noktalar olarak vurgulanabilir. Ancak, diğer ülkelerin misilleme kararlarının henüz tamamiyle netleşmemesi belirsizliği artırırken, küresel büyümedeki yavaşlama ve neden olacağı talep daralması, yüksek tarifelere maruz kalan ülkelerin yeni pazar arayışlarının Türkiye’nin ihracatını olumsuz etkileme potansiyeli gibi faktörler risklerin hala oldukça yüksek olduğunu ortaya koyuyor. 

Gelecek bir aylık dönemde yayınlanacak veriler

  • 10 Nisan: Şubat sanayi üretimi
  • 11 Nisan: Piyasa katılımcıları anketi
  • 14 Nisan: Şubat ödemeler dengesi
  • 15 Nisan: Mart Merkezi Yönetim bütçe gerçekleşmeleri
  • 17 Nisan: Para politikası kurulu toplantısı
  • 22 Nisan: Tüketici güven endeksi
  • 24 Nisan: Reel sektör güven endeksi
  • 24 Nisan: Kapasite kullanım oranı
  • 29 Nisan: Mart hane halkı işgücü istatistikleri
  • 30 Nisan: Mart dış ticaret dengesi
  • 2 Mayıs: Nisan imalat PMI
  • 5 Mayıs: Nisan TÜFE, Yİ-ÜFE
  • 9 Mayıs: Mart sanayi üretimi

Büyümede aşağı yönlü riskler belirginleşiyor

  • 3Ç24 GSYH verileri, ekonominin teknik bir resesyona girdiğini göstermişti. Ancak, ekonomik aktivite özellikle özel tüketim kaynaklı olarak son çeyrekte beklentilerin üzerinde performans sergiledi. Son siyasi gelişmeler öncesinde ilk çeyreğe dair veriler, hizmetler ve inşaat sektörlerinde toparlanmanın sürdüğünü gösteriyordu. Ancak, sanayi sektöründe bazı göstergeler ise örneğin imalat sanayinde kapasite kullanım oranı ve Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI), hafif de olsa bir bozulmaya işaret ediyordu.
  • Ancak Mart’ın ikinci yarısında piyasalarda gözlenen oynaklık reel sektör için negatif bir şok olarak değerlendirilebilir. Bu yıl için büyüme tahminimiz %3,2 seviyesinde bulunuyor. Bununla birlikte, yurtiçindeki gelişmelerin ve küresel görünümde gözlenen bozulmanın ardından büyüme görünümüne dair aşağı yönlü risklerin önemli ölçüde arttığı söylenebilir.

Mart enflasyonu beklentilerin altında

  • Mart’ta enflasyon AA %2,46 artışla piyasa beklentisinin altında kalırken, yıllık enflasyon düşüş eğilimini sürdürerek %39.1’den %38.1'e geriledi. Mart 2024’te %3,2'lik bir artış yaşanırken, 2003 bazlı endeksin sonon yıldaki Mart ayları ortalamasının %1,7 olması baz etkisinin bu yıl için olumlu olduğunu gösteriyordu. 
  • ÜFE ağırlıklı olarak gıda ürünleri, tekstil ve metallerin etkisiyle AA %1,9 artış kaydederken, yıllık değişim önceki aya kıyasla %23,5'e geriledi. Veriler, 2024 ortasından bu yana maliyet baskılarında önemli bir zayıflama olduğunu ve kur istikrarının TL cinsinden ithalat fiyatlarında olumlu bir trendi desteklediğini gösterdi. Çekirdek (C endeksi) enflasyon ise AA %1,5 artış göstererek YY %37,4’e geriledi. 2024 ortasından bu yana devam eden bu düşüş eğilimi, gerek istikrarlı döviz kuru sepeti, gerekse ÜFE’deki olumlu seyir tarafından desteklendi.

Mart PMI 47,3 ile Şubat'taki düzeyinin altında 

  • Mart ayında Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) 47,3 seviyesinde gerçekleşerek daralma bölgesinde kalmaya devam ederken, bir önceki ayda 48,3 olan seviyesine kıyasla geriledi. İlk çeyrek ortalaması ise önceki çeyreğe kıyasla büyük ölçüde değişmeden kaldı. Bu gelişmeler, imalat sanayi için zorlu iş koşullarının sürdüğünü ortaya koydu.
  • Öte yandan PMI’nın kırılımına bakıldığında; üretim, yeni siparişler, istihdam ve satın alma faaliyetleri Mart ayında manşet rakamdaki gerilemede belirleyici olan kalemler olarak öne çıkarken, stok seviyeleri göreli olarak istikrar kazandı ve tedarikçilerin teslim süreleri son altı ayda ilk kez kısaldı. Sektörel PMI verilerine göre ise, izlenen on sektörden yalnızca ikisinin yeni siparişlerde büyüme kaydetmesi talep koşullarının zorlu olmaya devam ettiğini ortaya koydu.

İşsizlik uzun dönemli ortalamasının altında 

  • Şubat ayında mevsimsellikten arındırılmış (sa) istihdamda düşüş yaşandı ve buna paralel olarak iş gücüne katılım oranı da azaldı. Sonuç olarak, manşet işsizlik oranı hafif bir gerilemeyle %8,2 seviyesine indi. Tarihsel olarak en düşük işsizlik oranı Temmuz 2012’de %8,0 olarak kaydedilirken, en yüksek işsizlik oranı ise Eylül 2019’da %14,1 seviyesine ulaşmıştı.
  • Öte yandan, mevsimsellikten arındırılmış ortalama haftalık fiili çalışma süresi Şubat ayında sabit kaldı. Daha geniş kapsamlı bir işsizlik ölçütü olan iş gücü kullanım yetersizliği oranı-zamanla ilgili eksik istihdamı, potansiyel iş gücünü ve işsizleri içeren bu gösterge-Ocak’a kıyasla %0,2 puanlık bir artışla % 28,4’e yükseldi. Bu oran Mayıs 2020’de tarihindeki en yüksek seviyeye ulaşarak %29,4 olmuş, sonraki dönemde %20-25 aralığında dalgalanmıştı. Ancak son aylarda yeniden yükseliş eğilimi göstermeye başladı.

Detaylı bilgi için tıklayınız.